Reha Muhtar'ın Gazete Vatan'daki Köşe Yazısı
Atatürk'ün "Veda"sında hüngür hüngür ağlayan salon...
Ben Gazi Mustafa Kemal’i hayattayken görmedim...
Benim annemle babam 8 yaşındayken Mustafa Kemal öldü...
Sinema salonuna girdim ki, ilk üç sıradan arkaya doğru sıralarda orta yaşlı ve yaşlı sayılabilecek insanlar vardı...
Kadınlı erkekli beşer altışar kişilik topluluklar halinde gelmişler sinemaya...
Atatürk’ü Zülfü Livaneli’nin Veda filminden izlemeye...
Baştan anlamamıştım, niye bazıları, VEDA filmini izlerken hüngür hüngür ağladıklarını söylüyorlardı da, diğer kesim insanların hüngür hüngür ağladığı filme “Bu mudur Atatürk filmi?..” diye küçümser bir bakışla bakıyordu?..
Filmi izlediğimde anladım...
Bu film bir Atatürk filmi, ama bu film 3 kadının ortasındaki bir Atatürk’ün filmi...
Zülfü Livaneli gayet ustaca, Mustafa Kemal’in hayatını, yaşamının üç önemli kadın figürünün ortasında işlemiş...
Bir tarihsel kahraman olan Gazi Mustafa Kemal, esas olarak annesi, karısı ve karısından önceki kadının çerçevesindeki olaylar zinciriyle bir filmde işlendiğinde birçok kişi “filmi doyurucu bulmayacak...”
Çünkü Atatürk öylesine bir tarihsel kişilik ki, herkesin o kadar geniş ve tarihi bir Atatürk’ü var ki, üç önemli kadının ortasındaki Atatürk öyküsü kimseleri kolay kolay tatmin etmiyor...
Çoğu kişi, Kurtuluş Savaşı’nın komutanı Atatürk’ü görmek, yaşamak istiyor...
Başka bir kesim, Atatürk’ün yaptıklarını film üzerinden tartışmak istiyor...
Oysa film, ne Atatürk’ün “Yedi düveli nasıl dize getirdiğini” yeterince işliyor, ne de film üzerinden Mustafa Kemal’i tartıştırıyor...
Annesinin Mustafa’sı, Fikriye’nin Mustafa Abi’si, sonra Paşa’sı, Latife’nin Paşa’sı sonra Kemal’i, en sonunda da boşandığı eşi penceresinden olayların anlatıldığı bir film...
Bu anlamıyla bir belgesel değil, prodüksiyon ve filmatografik açıdan başarılı bir konulu film bu...
Can Dündar’ın filmiyle karşılaştırılmaz, çünkü o film tekniği açısından belgesel olma amacındaydı...
VEDA öyle değil...
Konulu bir film VEDA...
Bir film olarak eleştirilebilecek yönleri var...
“Fikriye’nin ölüm biçimini soru işareti olarak bırakabilirdi” yönetmen...
Daha gerçekçi olurdu...
“Biz bir zamanlar Rum, Ermeni, Türk, Kürt tek bir millettik... Emperyalistler kalleş oyunlar oynayıp bizi böldüler...” sözünü Salih Bozok anılarında söylemiş olabilir...
Ama Zülfü Livaneli gibi tarihsel bir kimlik, “tarihi bu kadar basite almamalıydı...”
Ama VEDA’nın bana ve Türkiye’ye anlattıkları bunlar değil esas...
Bundan 72 yıl önce ölmüş bir insanın, öldüğü sahneye hâlâ bir sinema salonunda herkesin ağladığına inanabilir misiniz?..
Pazar günü İstanbul Astoria alışveriş merkezindeki Cinebonus sinemalarında, 16.00 seansında gösterilen filmin çıkışında, istisnasız bütün insanlar hüngür hüngür ağlıyordu...
Ben dahil, manevi çocuklarım dahil, annem babam dahil, hayat arkadaşım dahil...
Sinema filmlerinden, kastın son altyazısı bitmeden, çıkmam...
Sinemaya emek verenlere saygısızlık sayarım...
Onun için, film biter bitmez kalkanları her zaman zorunlu olarak görme fırsatı bulurum...
Önceki gün koltuğumdan kalkana kadar salondan çıkıp, önümden gidenlerin hepsi hüngür hüngür ağlıyorlardı...
Neredeyse onların ağlamalarına ağlamak geliyordu insanın içinden...
Orta yaşlı, yaşlıya yakın, kadınlı erkekli halim selim, mütevazı ve medeni görünümlü insanlardı...
Cumhuriyet’in onuncu, yirminci, otuzuncu, kırkıncı yılının kuşaklarıydı önümden geçip gidenler...
Atatürk’ü gönülden sevenlerdi...
Atatürk sevgisini ölene kadar içlerinden atamayacak olanlardı...
Atatürk’ün son zamanlarda üstüne çok gelindiğini düşenenlerdi...
O filmde ölürken, sanki şimdi de Atatürk ölüyormuş gibi düşünenlerdi...
Tarih nasıl gelişir, ne yönde değişir, tarihsel yargılar bundan böyle nasıl geliştirilir bilmem...
Bildiğim birşey varsa, Türkiye’de birkaç kuşağın kalbinden, ruhundan, damarından söküp atamaz kimseler Atatürk’ü...
Bu gerçeği herkes bilirse, demokrasi belki daha rahat oturur bu ülkede...
72 yıl sonra, onu hayatında hiç görmeyen insanlar sinemadaki ölüm sahnesine ağlıyorlar...
Atatürk’ün VEDA’sı, bu ülkede hiç azımsanmayacak bir kitlenin Atatürk’e hiçbir zaman ELVEDA demeyeceğini gösterdi...
Teşekkürler Zülfü Livaneli...
0 yorum:
Yorum Gönder